Roberto Carlos - XO Parfüm Reklamı

Roberto Carlos - XO Parfüm Reklamı

Mor ve Ötesi - Deli video klibi

Mor ve Ötesi - Deli video klibi
Eurovision şarkımızın video klibi

Ağrı Dağın Eteğinde Remix Klip

Ağrı Dağın Eteğinde Remix Klip Süleyman Fahri Kurt Yapımı

Victoria's Secret'ın 'Türk Meleği' : Lara Surol

Victoria's Secret'ın 'Türk Meleği' : Lara Surol

Tarkan'ın, son albümü Metamorfoz'daki bir şarkısına çekeceği klibinde oynatmak istediği Antalyalı manken Lara Şengül Surol'un şansı açıldı. 23 yaşındaki manken Lara Şengül Surol, dünyaca ünlü iç çamaşırı markası Victoria's Secret'ın kadrosuna seçildi. Ön çekimlerden geçen Lara, 2009 yılında düzenlenecek olan defilelerde podyuma çıkacak. Defileler öncesi Maldiv Adaları'nda gerçekleştirilecek katalog çekimine de katılacak olan Türk manken, vize işlemlerini yaptırmaya başladı. Victoria's Secret'a katılan ilk Türk mankenimiz basında yer alınca akıllara, "Bu mankenler neye göre seçiliyor?" sorusu geldi.

AMAÇ KARİYER VE PARA!
Kendi ürünlerini taşıyacak olan mankenlerde yüz ve vücut güzelliğini bir arada bulmak isteyen firma yetkilileri; bacak boyuna çok önem veriyor. Sadece uzun bacaklı modellerle çalışan Victoria's Secret yetkilileri; modelleri seçmek için özel bir ekip kurdu. Yaklaşık 15 kişiden oluşan bu ekip, gizlice belli başlı ülkelerdeki defileleri takip ediyor. Bir diğer yol ise modellerin Victoria's Secret'ın birlikte çalıştığı ajanslara bilgilerini göndermeleri. Lara Şengül Surol'un da başvurduğu bu yöntem sayesinde her yıl yaklaşık 5 bin kız Victoria's Secret'ın 'meleği' olmak için birbiriyle yarışıyor. Çünkü 'melekler'i hem müthiş bir kariyer hem de yüklü bir servet bekliyor. Modeller; firma sayesinde yaptığı anlaşmalarla da ceplerini dolduruyor.

WordPress'te "Cannot modify header information" Hatasının Çözümü

WordPress'te "Cannot modify header information" Hatasının Çözümü

WordPress blogunuzu 2.5 Brecker sürümüne yükselttiğinizde kontrol paneline bağlanamayacaksınız çünkü .htaccess'teki ek kodlamadan kaynaklı bir hata buna sebep olmaktadır.

Hata :
Warning: Cannot modify header information - headers already sent by (output started at /home/XXX/public_html/wp-config.php:32) in /home/XXX/public_html/wp-includes/pluggable.php on line 689

Çözümü :
public_html'de yer alan .htaccess dosyası içerisine (boş bir yere) aşağıdaki kodu kopyalayın.

PHP_FLAG output_buffering on


Böylece sorun çözülecektir.

WordPress 2.5 Brecker yayınlandı

WordPress 2.5 Brecker yayınlandı

WordPress 2.5 yayınlandı ve indirilmeye hazır durumda. Günlerce süren test aşamalarından sonra, geliştiriciler 3 final öncesi (RC) sürümden sonra nihayet stabil sürümü yayınladılar.

Bir sürü görsel ve yapısal yenilikle birlikte gelen WordPress 2.5′in duyurulması ile, WordPress resmi blogu‘da yenilenen yönetici panelinin renk paleti ile paralel bir görsel değişikliğe gitmiş. Gayet de şık olmuş hani.

Bu arada gereksiz bir bilgi: WordPress 2.5 sürümünün kod adı Amerikalı Saksafon ustası Michael Brecker‘ın anısına Brecker olarak belirlenmiş.

Wordpress 2.5 Brecker : indir

Modjo - What I Mean video klibi

Modjo - What I Mean video klibi

Modjo - Lady (Hear me tonight) video klibi

Modjo - Lady (Hear me tonight) video klibi

Paris Hilton'un Miss Turkey 2008 Göbek Dansı

Paris Hilton'un Miss Turkey 2008 Göbek Dansı

Miss Turkey 2008 yarışmasında Asena ile sahneye çıkan Paris Hilton, göbek dansı ile alkışları topladı.

Miss Turkey 2008 Güzeli seçildi

Miss Turkey 2008 Güzeli seçildi

Kanal 1'in düzenlediği Miss Turkey 2008 Miss Turkey Güzellik Yarışması'na ünlü isimler akın etti. Yarışmayı izlemeye gelenler arasında sanat ve iş dünyasından çok sayıda ünlü sima vardı.

Miss Turkey 2008'e Paris Hilton'un "göbek dansı" damgasını vurdu Paris Hilton, Deniz Akkaya, Hıncal Uluç gibi isimlerin jüri üyeliği yaptığı yarışmaya gelen davetlilerden özellikle de bayanlar şık kıyafetleriyle göz kamaştırdı.

Paris Hilton yarışmadan önce kalabalık basın ordusuna poz verdi.

İM Maslak Show Center'da düzenlenen ve Kanal 1'den canlı yayınlanan yarışmanın sunuculuğunu, Mehmet Ali Erbil ile Pınar Altuğ yaptı.

Yarışmada 20 finalist arasından birinciliği Leyla Lydia Tuğutlu, ikinciliği Begüm Kızıltuğ, üçüncülüğü Gizem Yurtoğlu, dördüncülüğü ise Gülsüm Uslu kazandı.

Yarışmanın birincisi Tuğutlu'ya tacını, yarışmada jüri üyeliği yapan Hilton otellerinin varisi, manken Paris Hilton taktı.


Birinci Tuğutlu, Türkiye'yi Dünya Güzellik Yarışmasında (Miss World), ikinci Kızıltuğ, Kainat Güzellik Yarışmasında (Miss Universe), üçüncü Yurtoğlu, Avrupa Güzellik Yarışmasında (Miss Europe) ve dördüncü Uslu ise Miss International'da temsil edecek.



Yarışmada Asena ile sahneye çıkan Paris Hilton, göbek dansı ile alkışları topladı.

Badem - Kalpsiz video klibi

Badem - Kalpsiz video klibi

Emre Aydın - Belki Bir Gün Özlersin video klibi

Emre Aydın - Belki Bir Gün Özlersin video klibi

İzel - Hevesimi Kırma video klibi

İzel - Hevesimi Kırma video klibi

Hayko Cepkin - Melekler video klibi

Hayko Cepkin - Melekler video klibi

Gökhan Özen - İnkar Etme video Klibi

Gökhan Özen - İnkar Etme video Klibi

Sıla - Kenar Süsü video klibi

Sıla - Kenar Süsü video klibi

Yalın - Koyver video klibi

Yalın - Koyver video klibi

Gülşen - E Bilemem Artık video klibi

Gülşen - E Bilemem Artık video klibi

Funda Arar - Bu Sabah Güneş Doğmuyor video klibi

Funda Arar - Bu Sabah Güneş Doğmuyor video klibi

Mustafa Sandal - Melek Yüzlüm video klibi

Mustafa Sandal - Melek Yüzlüm video klibi

Asfalt Dünya - Zaman video klibi

Asfalt Dünya - Zaman video klibi

Feridun Düzağaç - Beni Bırakma video klibi

Feridun Düzağaç - Beni Bırakma video klibi

Mirkelam - Elma Değil Ayva video klibi

Mirkelam - Elma Değil Ayva video klibi

Gülben Ergen - Sürpriz video klibi

Gülben Ergen - Sürpriz video klibi

Demet Akalın - Mucize video klip

Demet Akalın - Mucize video klip

AMD'den üç çekirdekli işlemci

AMD x86 üç çekirdekli işlemci
AMD, geçtiğimiz günlerde x86 isimli üç çekirdekli işlemcisini piyasaya sunduğunu duyurdu.

AMD yaptığı bir açıklamada, dijital ortam tutkunlarına ve oyunculara genel kullanım fiyatlarıyla performans artışı sağlayan AMD PhenomTM X3 8000 serisi üç çekirdekli işlemcilerini piyasaya çıktığını duyurdu. AMD Phenom X3 işlemcileri, çok uçlu uygulamaların performansını, aynı saat hızındaki çift çekirdekli işlemcilere göre yükseltiyor. Dünyanın tek üç çekirdekli x86 işlemcisi olan AMD Phenom X3, çok çekirdek teknolojisini, günümüzün dijital eğlence uygulamalarını daha kolay çalıştıran bilgisayarlar arayan daha geniş bir kitleye ulaştırıyor.

AMD 780 serisi yonga setiyle bir araya gelen AMD Phenom X3 işlemcileri, genel kullanıma yönelik bilgisayar müşterilerinin oyun ve yüksek çözünürlük deneyimlerinde önemli iyileşmeler sağlıyor. AMD'nin bu masaüstü çözümü, bir genel kullanım bilgisayarında, VC-1, MPEG-2 ve H.264 gibi en zorlu formatları da destekleyen bir HD deneyimini mümkün kılıyor. AMD'nin Birleşik Video Çözücüsü (UVD) sayesinde HD uygulamalar mikroişlemci yerine buna daha uygun tasarlanan grafik işlemcisi üzerinden çalıştırılıyor ve tüketiciler, en yeni Blu-ray filmleri bile daha az takılma, atlama ve kesintiyle izleyebiliyor.

"AMD 2007 yılında, üç çekirdekli Phenom işlemcileri 2008'in ilk çeyreğinde piya-saya sürmeye karar verdi ve bugün de bu sözünü tuttu." diyen AMD Stratejik Pazarlama Başkan Yardımcısı Bob Brewer, şöyle konuştu: "AMD, günümüzün bilgisayar uygulamalarının iki, üç veya dört çekirdekli işlemcilerle daha iyi hızlandırıldığının farkındadır ve bu nedenle endüstrinin en geniş çift çekirdekli masaüstü işlemcisi serisini sunmaktadır."

Türk bayrağı asan İngiliz kadına ırkçı saldırı

Türk bayrağı asan İngiliz kadına ırkçı saldırı

Türk ile evlenen Kay Rogers Özer, Züleyha isimli restoranının önüne Türk ve İngiliz bayrakları astı. Türk bayrağını kaldırtması için zorlanan Kay, Türk bayrağı astığı için restoranına ırkçıların sürekli zarar verdiğini ve tabelalarının da tahrip edildiğini söyledi. Kay Rogers Özer, Türk eşi Ahmet Özer ile kimliğini tamamlayan bir parça olarak gördüğü Türk bayrağını asmak için gerekirse tüm yasal yollara da başvuracağını sözlerine ekledi.Türk bayrağını yeniden restoranına asan Kay, restoranın bulunduğu site yönetimi tarafından da bayrağın “saldırgan olduğu” gerekçesiyle şikayetler geldiğini belirterek, onların da bayrağın indirilmesini talep ettiğini ifade etti.

Kırmızı-beyaz bayrağımızı indiremezler
Haksızlığa uğradığını açıklayan Kay, “Irkçı ingilizler Türkleri sevmiyor. Herkes yasaların izin verdiği ölçüde ne yapmak istiyorsa, onu yapabilir. Herzaman birileri, bir başkasının mutluluğunu yıkmak için çalışır. İsteyen İngiliz isteyen Türk bayrağı asar. Günümüzde herkes yapmak istediklerini yapabilmek için, eşit haklara sahip. Eğer birileri bayraklarımı indirmek zorunda bırakırsa, bunun için savaşacağım. Olayı polise de bildirdik. Yasal yollara başvurmak için de avukatıma giderek onun tavsiyesini alacağım” dedi. Eşiyle birlikte bu bölgeden ayrılmayı düşünmediğini, hiçbir yere gitmeyeceğini işinde başarılı olmak istediğini ifade eden Kay Rogers Özer, ırkçı saldırılara karşı dimdik ayakta duracaklarını da sözlerine ekledi.

Doveridge bölgesinde Züleyha isimli bir restoran işleten ve eşi Türk olan Kay Rogers Özer’in lokantası, Türk bayrağını indirmediği için tahrip edildi, tabelaları indirildi. Özer’ler, “Saldırılara karşı dimdik ayaktayız” dediler

‘Yabancı düşmanları bizi yıldıramaz’
Bir Türk’le evli olan Kay Rogers Özer, Lokantalarında Türk bayrağı asmaktan asla vazgeçmeyeceklerini söyleyerek, “ Bayrak bir milletin şerefidir.Biz nasıl İngiliz bayrağına saygılıysak, onlar da saygı göstermek zorundalar” dedi.

Paris Hilton İstanbul'da

Paris Hilton İstanbul'da

Skandallar kraliçesi Paris Hilton, Miss Turkey 2008'de jüri üyeliği yapmak üzere dün saat 22.30 Türkiye'ye geldi

Hilton otellerinin varisi Paris Hilton,
özel bir televizyon kanalınca düzenlenen Miss Turkey 2008'de jüri üyeliği yapmak üzere Türkiye'ye geldi.

Atatürk Havalimanında, kişiye özel CIP hizmeti (prime class) ile karşılanan Hilton'a, pasaport kontrolünün ardından manken Deniz Akkaya
tarafından çiçek verildi.

Gelişini çok sayıda gazetecinin takip ettiği Paris Hilton'a havalimanındaki vatandaşlar da yoğun ilgi gösterdi. Hilton'u
görüntülemek isteyen gazeteciler ile yakından görmek isteyen vatandaşlar izdihama neden olurken, zaman zaman da aralarında arbede yaşandı.

Paris Hilton, havalimanından ayrılmak üzere bindiği araçta, kendisini görüntülemeye çalışan gazetecilerin fotoğrafını çekti.

Ali Kuşçu

Ali Kuşçu

15. yüzyılda yaşamış olan önemli bir astronomi ve matematik bilginidir. Babası Timur'un (1369-1405) torunu olan Uluğ Bey'in (1394-1449) doğancıbaşısı idi. "Kuşçu" lakabı buradan gelmektedir.

Ali Kuşçu, Semerkand'da doğmuş ve burada yetişmiştir. Burada bulunduğu sıralarda, Uluğ Bey de dahil olmak üzere, Kadızâde-i Rûmi (1337-1420) ve Gıyâsüddin Cemşid el-Kâşi (?-1429) gibi dönemin önemli bilim adamlarından matematik ve astronomi dersleri almıştır.

Ali Kuşçu bir ara, öğrenimini tamamlamak amacı ile, Uluğ Bey'den habersiz Kirman'a gitmiş ve orada yazdığı Hall el-Eşkâl el-Kamer adlı risalesi ile geri dönmüştür. Dönüşünde risaleyi Uluğ Bey'e armağan etmiş ve Ali Kuşçu'nun kendisinden izin almadan Kirman'a gitmesine kızan Uluğ Bey, risaleyi okuduktan sonra onu takdir etmiştir.

Ali Kuşçu, Semerkand'a dönüşünden sonra, Semerkand Gözlemevi'nin müdürü olan Kadızâde-i Rûmi'nin ölümü üzerine gözlemevinin başına geçmiş ve Uluğ Bey Zici'nin tamamlanmasına yardımcı olmuştur. Ancak, Uluğ Bey'in ölümü üzerine Ali Kuşçu Semerkand'dan ayrılmış ve Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan'ın yanına gitmiştir. Daha sonra Uzun Hasan tarafından, Osmanlılar ile Akkoyunlular arasında barışı sağlamak amacı ile Fatih'e elçi olarak gönderilmiştir.

Bir kültür merkezi oluşturmanın şartlarından birinin de bilim adamlarını biraraya toplamak olduğunu bilen Fatih, Ali Kuşçu'ya İstanbul'da kalmasını ve medresede ders vermesini teklif eder. Ali Kuşçu, bunun üzerine, Tebriz'e dönerek elçilik görevini tamamlar ve tekrar İstanbul'a geri döner. İstanbul'a dönüşünde Ali Kuşçu, Fatih tarafından görevlendirilen bir heyet tarafından sınırda karşılanır. Kendisi için ayrıca karşılama töreni yapılır. Ali Kuşçu'yu karşılayanlar arasında, zamanın ulemâsı İstanbul kadısı Hocazâde Müslihü'd-Din Mustafa ve diğer bilim adamları da vardır.

İstanbul'a gelen Ali Kuşçu'ya 200 altın maaş bağlanır ve Ayasofya'ya müderris olarak atanır. Ali Kuşçu, burada Fatih Külliyesi'nin programlarını hazırlamış, astronomi ve matematik dersleri vermiştir.

Ayrıca İstanbul'un enlem ve boylamını ölçmüş ve çeşitli Güneş saatleri de yapmıştır. Ali Kuşçu'nun medreselerde matematik derslerinin okutulmasında önemli rolü olmuştur. Verdiği dersler olağanüstü rağbet görmüş ve önemli bilim adamları tarafında da izlenmiştir. Ayrıca dönemin matematikçilerinden Sinan Paşa da öğrencilerinden Molla Lütfi aracılığı ile Ali Kuşçu'nun derslerini takip etmiştir. Nitekim etkisi 16. yüzyılda ürünlerini verecektir.

Ali Kuşçu'nun astronomi ve matematik alanında yazmış olduğu iki önemli eseri vardır. Bunlardan birisi, Otlukbeli Savaşı sırasında bitirilip zaferden sonra Fatih'e sunulduğu için "Fethiye" adı verilen astronomi kitabıdır. Eser üç bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde gezegenlerin küreleri ele alınmakta ve gezegenlerin hareketlerinden bahsedilmektedir. İkinci bölüm Yer'in şekli ve yedi iklim üzerinedir. Son bölümde ise Ali Kuşçu, Yer'e ilişkin ölçüleri ve gezegenlerin uzaklıklarını vermektedir.

Döneminde hayli etkin olmuş olan bu astronomi eseri küçük bir elkitabı niteliğindedir ve yeni bulgular ortaya koymaktan çok, medreselerde astronomi öğretimi için yazılmıştır. Ali Kuşçu'nun diğer önemli eseri ise, Fatih'in adına atfen Muhammediye adını verdiği matematik kitabıdır.

Ahmed El-Biruni

Ahmed El-Biruni

İslam Dünyası'nın en büyük bilim adamı ve bütün çağlar gözönüne alındığında ise, en büyük bilim adamlarından biri." Ünlü bilim tarihçisi George Sarton El-Bîrunî’yi böyle değerlendirir. Harezm’de doğan El-Bîrunî, küçük yaşta, Harezmşahların sarayıyla ilişki kurdu. El-Hakim ve İbn-i Sina gibi dönemin en ünlü İslam bilim ve düşün adamlarından ders alan, prens ve hükümdarlardan itibar gören El-Bîrunî, Gazneli Mahmud’un Hindistan’ı zaptından sonra Hindistan’a giderek Hint Uygarlığı'nı inceledi.

Felsefe, matematik, astronomi, fizik, coğrafya ve tıp gibi birçok alanda bilime katkılarda bulunmuş olan bilim adamı; gerçekliğini, düşünsel cesareti, hoşgörüsü ve eleştirel bakış açısı ile Ortaçağ’daki bilim anlayışını çok geride bırakmıştı. Ona göre "Her şeyi Allah bilir" düşüncesi bilgisizlik için bir özür olamazdı. Arapça, Farsça ve Sanskritçe’yi çok iyi bilen El-Bîrunî’nin anadili saptanamamıştır.

Geometri ve trigonometride büyük başarılar gösteren, çeşitli astronomi aletleri yapan, kendi metodu ve aletleriyle madenlerin özgül ağırlıklarını yaklaşık olarak saptayan El-Bîrunî, bilimsel çapı ve önemi itibarıyla, gerçekleşemeyen Doğu Rönesansı’nın olası temel dayanaklarından biri olabilme niteliğine sahipti.

Matematik alanında sinüs, kosinüs gibi trigonometrik fonksiyonların birer oran, yani sayı olduğunu vurgulayan El-Bîrunî, bu fonksiyonlarda çember yarıçapının birim olarak kabul edilmesini önermiş, bugün Hint-Arap rakamları olarak bilinen rakamları çok açık bir biçimde aktarmış, düzgün polinomların çizimi ve bir açının üç eşit parçaya bölünmesi sorunlarıyla uğraşmıştır.

Çeviri ve siyasetle de uğraşmış olan El-Bîrunî, 1048’de Gazne’de öldüğünde, geride birçok önemli eser bıraktı. Bunlardan bazıları şunlardır: "Hareketsiz Yüzyıllardan Kalan Eserler", "Hint Tarihi", "Meskenlerin Arasındaki Mesafeyi Düzeltmek İçin Mekanların Sonunu Sınırlama", "Cevherlerin Tanımasında Topluluk Kitabı", "Eczacılık Kitabı", "Dairedeki Kirişlerin Dairenin Çember Parçasının Kavsi Hesabıyla Çıkarma Kitabı" Yaşadığı çağın ‘Bîrunî Çağı’ olarak anılması kadar bilime ve insanlığa katkıda bulunan El-Bîrunî, Ortaçağ’ın en büyük bilginlerindendir.

Ahmed Cevdet Paşa

Ahmed Cevdet Paşa (1822 - 1895)

Osmanlı Devleti'nde on dokuzuncu asırda yetişen büyük devlet ve bilim adamı. Mecelle'yi kaleme alarak İslam Hukukunu sağlam bir dille kitaplaştıran kişi.

27 Mart 1822 (H. 1238)’de Tuna kıyısında bulunan Lofça kasabasında doğdu. Babası Lofça İdare Meclisi azasından İsmail Ağadır. İlk tahsilini Lofça’da yaptı. Yaradılıştan zeki ve kabiliyetli olduğu gibi, pek de çalışkandı. Dedesinin yardımı ile 1839 yılında İstanbul’a geldi. Medrese tahsiline başladı. Bu arada, matematik, astronomi, tarih ve coğrafya gibi ilimlerle de uğraşarak kültürünü artırdı. O zaman çok meşhur olan Murad Molla tekkesine tatil günleri giderek Farisi öğrendi ve Mevlana’nın Mesnevi’sini bitirdi. Divançe’sinde bulunan şiirlerin çoğunu bu tekkeye devam ettiği sırada yazdı.

1844’te 22 yaşındayken Çanat payesi ile Rumeli kaleminde kadı oldu. 1845 yılında müderris olarak İstanbul camilerinde ders vermek hakkını elde etti. 13 Ağustos 1850’de Meclis-i Maarif azalığı ile birlikte Dar-ül-Muallimin (Öğretmen okulu) müdürlüğüne getirildi. Bu mektebi kısa zamanda ıslah ederek, mektebe giriş ve imtihan usullerini yönetmeliklerle tesbit etti. Encümen-i Daniş’e (Osmanlı Akademisi) 1851’de asli üye seçildi.

Tarih-i Cevdet namıyla şöhret bulan kıymetli eserinin üç cildini 1854 yılında bitirip Sultan Abdülmecit'e sundu. Eseri çok beğenen Sultan, rütbesini yükseltti. Bir sene sonra da devletin resmi tarihçisi oldu.

Osmanlı Devletinin kanunlarını yapacak olan Meclis-i Vala-yı Ahkam-ı Adliyeye 1861 yılında üye tayin edildi. 1866 yılında ilmiye sınıfından vezirliğe geçti. Halep vilayetine vali tayin edildi. Bir müddet orada kaldıktan sonra yeni kurulan Divan-ı Ahkam-ı Adliye ye başkan tayin edildi. Bu vazifede çok faydalı işler gördü; memleketin adliye ve hukuk sistemini devrin ihtiyaçlarına göre düzenlemeye çalıştı.

Ali Paşa, Fransız medeni kanununun tercüme edilerek Osmanlı Devletinde tatbik edilmesi gerektiğini ileri sürüyordu. Buna karşı Ahmed Cevdet Paşa ve aynı düşüncede olanlar, İslam Hukukunun zengin ve tatbik edilmiş en kuvvetli dalı olan Hanefi fıkhının sistematik hale getirilerek kanunlaştırılması fikrini müdafaa ediyorlardı. Bu ikinci yani, Ahmed Cevdet Paşa ve arkadaşlarının fikirlerinin tatbiki için Mecelle Cemiyeti adıyla ilmi bir heyet toplandı. Memleketin en kıymetli hukuk alimlerinin iştirak ettiği bu meclis, Kur’an-ı kerimin hükümlerini kanun şekline sokup, bütün milletlerin kıymet verdiği Mecelle adındaki kitabı hazırlayarak, büyük hizmet etti.

Cevdet Paşa, 1879 yılında Maarif Nazırlığına tayin edildi. Sonra da, çeşitli valiliklerde, Adliye, Maarif, Dahiliye, Ticaret nazırlıklarında bulundu. Padişah’ın hususi encümenlerine iştirak etti. 26 Mart 1895’te vefat etti. Naaşı, Fatih Camii bahçesine defnedildi.

Ahmet Cevdet Paşa, ilk Türk kadın romancı olarak tanınan Fatma Aliye Hanım'ın babasıdır.

Başlıca Eserleri
Tarih-i Cevdet: 12 cilttir. Osmanlı Devletinin 1774-1825 seneleri arasındaki tarihini anlatır.
Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefa: 12 kısımdır. Cevdet Paşanın en tanınmış eseridir. Hazret-i Adem’den itibaren bir çok peygamberin, İslam halifelerinin, İkinci Murad’a kadar Osmanlı padişahlarının tarihinden bahseder.
Tezakir-i Cevdet: Devrinin siyasi, içtimai, ahlaki cephesini anlatmıştır.
Ma’ruzat: Sultan İkinci Abdülhamid’e 1839-1876 yılları arasındaki tarihi ve siyasi hadiseleri takdim etmek için hazırlanmıştır.
Mecelle: Ahmed Cevdet Paşa başkanlığında bir hey’et tarafından hazırlanmıştır.
Divançe-i Cevdet: Gençliğinde yazdığı şiirleri, Sultan İkinci Abdülhamid’in emriyle bu kitapta toplamıştır.
Kavaid-i Osmaniye: Fuad Paşayla birlikte yazdığı dil bilgisi kitabıdır.
Ayrıca Belagat-ı Osmaniye - Kavaid-i Türkiye, Takvim-ül Edvar-Miyar-ı Sedad, Adab-ı Sedat fi-İlm-il-Adab, Hülasatül Beyan fi-Te’lifi’l -Kur’an, Asar-ı Ahd-i Hamidi, Hilye-i Seadet, Ma’lumat-ı Nafia adlı eserleri çeşitli mevzulardan bahsetmektedir.

Şeker Pancarından Şeker Eldesi

Şeker Pancarının Hikayesi

Havagazı önemli bir keşif olmakla birlikte bir lükstü de. Çünkü XIX. yüzyılın ilk, on yılı içinde asıl sorun yiyecek ve savunmaktı.

Savunma: Daha önce de dediğimiz gibi bakır piyasasını İngilizler tutuyorlardı ve bu madeni, çanları eriterek elde etmişlerdi. Güherçile de, ülkede çıkmadığından, barut imal etmek için nemli mahzenlerin duvarlarında kendiliğinden meydana gelen maddeyi kazıyorlardı. Karbon, kükürt ve güherçilenin karışımından meydana gelen barut yalnız savaşlarda değil, maden ocaklarında ve yapı mühendisliğinde de kullanılmaktaydı. XIX. yüzyılın sonlarında Nobel dinamiti icat edinceye kadar barutun bileşimi değişmedi Fransız kimyacıları Henri Braconnot (1780-1855) ve Jules Pelouze (1807-1867) 1830'da nitroselülozu. Alman Christian Friedrich Schoenbein (1799-1868) pamuk-barutu ve Torinolu Ascanio Sobrero da 1846'da nitrogliserini bulmuşlardı. Ancak, nitroselüloz olsun, nitrogliserin olsun işlenmez, hatta yararlanılmaz patlayıcılar halindeydiler. Bunları Nobel işledi.

Yiyecek: İlk iş olarak, Amerika'dan getirilmekte olan fakat İngilizler yolu kapattıkları için müthiş sıkıntısı çekilen şekerkamışının yerini tutabilecek başka bir şey bulmak gerekiyordu. Şeker imaline yarayacak bir bitki var mıydı acaba? Bu soruyu ilk ortaya atan 1747'de Alman kimyacısı Andreas Sigismund Marggraf (1709-1782) oldu. Berlin Bilimler Akademisinde şeker pancarından nasıl şeker üretilebileceğini anlattı.

Marggraf'ın anlattıkları teorik görüşlerdi. Eliğinin öğrencilerinden François Achard (1753-1821) hemen bu teorilerin uygulamasına geçti ve 1796-1800 yılları arasında sürdürdüğü çalışmaları sonunda şeker pancarından şeker elde etmeyi başardı. Prusya kralının koruması altında bir fabrika kurarak, günde 3.500 kilo şeker pancarı işlemeye başladı. Ne yazık ki, ekonomik bunalım içinde ve Fransa'nın güçlü baskısı altında olan ülkesi, girişimlerini destekleyecek durumda değildi. Eli kolu bağlanan Achard, çalışmalarından bir başkasının yararlandığını görmenin acısı içinde yaşadı.

Bu başkası, eski Fransız subayı Benjamin Delessert (1773-1847) idi. Paris'te 1801'de ilk Fransız pamuk ipliği fabrikasını kurmuştu. Ertesi yıl bunu, üretimi Marggraf-Achard yöntemine dayanan ilk şeker fabrikası izledi. İlk ürününü 2 Ocak 1813'te aldı ve sevinçten uça uça bunları Baron Chaptal'a götürdü. O da hemen Napolyon'a koşturdu. Buna son derece sevinen Napolyon'un bizzat fabrikaya gelip sanayiciyi kutlayacağını Chaptal, Delessert'e şu satırlarla müjdeledi:

Acele, çok acele
Monsieur Benj. Delessert'e
Coquevin Sokağı.

İmparator fabrikanıza geliyor. Ondan önce orada bulunacağım. Acele gelin. Chaptal. 2 Ocak, öğle

Şeker pancarından şeker yapımı, XIX. yüzyılın ilk yıllarının en önemli kimya sanayii icadıdır. Kısa zamanda bütün dünyaya yayıldı ve fiyatlar durmadan düştü. Çünkü 1836'da günde 1.000 kilo pancar işlenebilir ve 50 kilo, şeker alınabilirken, 1841'de aynı sonuç 750, 1850'de 650 ve 1860'ta 550 kilo pancardan alındı.

Silah Susturucuları

Silah Susturucularının İcadı

Filmlerde görmüşsünüzdür. Aslında kulaklara zarar verebilecek kadar yüksek olan silah sesi, silahın ucuna takılan boru gibi çok basit bir madeni parça ile neredeyse işitilemeyecek kadar, çok düşük bir seviyeye indirilebilmektedir.

Gerçekten de susturucular silahın sesini çok aza indirirler ve de çok basit bir prensibe göre çalışırlar. Bir balon düşünün, bu balonu iğne ile patlattığınızda yüksek bir ses çıkar. Alt tarafı balonun içindeki basınçlı havayı boşaltmışsınızdır. Halbuki balonun ağzını çok az açarak basınçlı havanın yavaşça boşalmasını sağlarsanız, çok az bir ses çıkar.

Bir diğer örnek de şarap şişeleridir. Köpüklü şarap veya şampanya şişelerinin mantarları çıkartıldığında çok yüksek bir ses çıkmasına rağmen, normal bir şarabın mantarı çıkartıldığında az bir ses çıkar. Çünkü şampanya şişesinde mantarın arkasında sıkıştırılmış basınçlı gaz bulunmaktadır.

Her iki örnekte de görüldüğü gibi, kapalı bir yerde sıkıştırılmış bir gaz aniden küçük bir delikten salını verirse, ortaya bir patlama sesi çıkmaktadır. Gazın basıncı fonksiyonel olarak size gerekli olduğu için, bu sesi azaltmanın tek yolu boşalan gazın tek bir delikten değil de, daha büyük bir delikten boşalmasını sağlamaktır. İşte silah susturucularının arkasında yatan temel fikir budur.

Kurşunu silahtan atabilmek için, kurşunun arkasındaki barut ateşlenir. Ateşlenen barut çok yüksek basınçlı ve hacimli bir sıcak gaz ortaya çıkarır. Bu gazın basıncı kurşunu namluya doğru iter.

Kurşun mermiden çıktığında, bir şişenin mantarının çekilip çıkarıldığında oluşan sese benzer bir olay olur. Kurşunun arkasındaki yaklaşık santimetrekarede 200 kilogram olan basınç, şampanyanın mantarının patlatılmasında olduğu gibi, kurşunun mermiyi terk etmesiyle birlikte yüksek bir ses çıkmasına yol açar.

Namlunun ucuna vidalanan ve üzerinde delikler bulunan susturucunun hacmi, namludan 20-30 kat daha fazladır. Kurşunun arkasındaki sıkıştırılmış, basınçlı sıcak gaz anında buraya boşalır ve basıncı yaklaşık santimetrekarede 15 kilograma kadar düşer. Kurşun da namludan çıkarken arkasında şampanya örneğinde olduğu gibi basınçlı gaz olmadığından, normal bir şarap şişesi mantarı çıkarılıyormuş gibi, çok az bir ses çıkarır.

Kibrit

Kibritin İcadı

Kibrit 1809'da icat edildi; bu küçücük âlet, sadece uçlarından biri, içinde potasyum klorat bulunan bir karışıma batırılmış küçük bir kükürtlü tahta parçasından ibaretti. Tutuşturmak için yoğun sülfürik aside daldırmak gerekiyordu: bu da tehlikeli ve oyalayıcı bir işti.

Kullanılışı basit ilk kibrit 1831 yılında, Dole'de, on dokuz yaşındaki genç bir Fransız öğrencisi olan Charles Sauria tarafından geliştirildi: Sauria bu karışıma, en basit sürtünmeyle alev alıveren beyaz fosfor katmayı akıl etti. Daha sonra, İsveç'te, çakma yerine sürülen bir başka karışıma kırmızı fosfor (beyaz fosforun tersine, zehirli değildir) katıldı ve kibritin ucunda sadece potasyum klorat kaldı, böylece «İsveç» kibriti veya «güvenlik» kibriti doğdu.

Türkiye 1929'a kadar kibriti Avrupa'dan ithal ederdi; ilk fabrika İstanbul'da Büyükdere'de kuruldu (1932). Yirmi yıl devlet tekelinde tutulan kibrit yapımı işi 1952'de serbest bırakıldı ve bu tarihten sonra özel fabrikalar da kuruldu.

Mürekkep

Mürekkepin Keşfi

M.Ö 2,500 yıllarında bulunan Çin mürekkebi bir yana, Mısırlılar da aşağı yukarı aynı çağlarda mürekkep kullanıyorlardı. Asurlular, Mısırlılar, hatta Yunanlılardan kalma, pişirilmiş toprak levhalar veya taş üzerine yazılmış pek çok yazıt, günümüze kadar ulaştığı gibi, Mısırlıların yeraltı mezarlarında da, mürekkeple (siyah ve kırmızı) yazılmış papirüsler bulundu.

Bu elyazmalarında Calamus, hatta tüy kalem kullanıldığı sanılmaktadır. Balmumu tabletler ve kazı kalemi, Yunanlılar ile Romalılar için düşüncelerini yazı halinde ifade etmeye yarayan tek araç değildi; ayrıca mürekkep de kullandılar. Zaten Plinius, Marcus Vitrunius Polio ve Dicskorides`in eserlerinde mürekkep formülleri yer alır.

Eskiçağ'da sepi ali ve demir tannanlı mürekkepler biliniyordu. Bu mürekkeplerin, elyazmalarını kopya eden sanatçılar tarafından kullanıldığı sanılmaktadır. Bazı parşömenlerde, baş harflerin erguvan rengi (temel maddesi zencefre, cıva sülfür ve kantaşı) mürekkeple yazıldığı görülür.

Bizanslılarda kırmızı mürekkep (kutsal mürekkep), imparatorluk yazışmalarında kullanılırdı ancak 470 Fermanı'yla bu mürekkebin özel yazışmalarında kullanılması yasaklandı.

Ortaçağ elyazmalarında, altın ve gümüş yıldızlı çeşitli mürekkeplere rastlanılır. Bu çağda, siyah mürekkep yapımında, özellikle mazı urundan yararlanılırdı. Fakat bu yapım usulü çok ilkeldi ve mürekkep kalitesiz olduğu için, bugün elde bulunan yazmalar ya soluk ya tamamen renksizdir.

18. yüzyılda, mürekkep yapımında bir gelişme görüldü ve daha bilimsel usullere başvuruldu. Yeniçağ'da çok çeşitli ve renk renk mürekkepler ortaya çıktı. Daha sonra dolmakalem mürekkebi, kopya mürekkebi, marka mürekkebi; tipografi, litografi baskılarda kullanılan yağlı, altın, gümüş, bronz yıldızlı matbaa mürekkepleri yapıldı.

Türkler, 20. yüzyıla kadar, genellikle bezit yağının yakılmasından elde edilen bezir mürekkebini kullandılar. Siyah mürekkep ise, Musul mazısı, sirke, göztaşı ve temiz suyun kaynatılıp süzülmesinden sonra, içine biraz Arap zamkı katılmasıyla hazırlanılırdı.

Uzun süre, mürekkep yapım usûlleri gizli tutuldu. Her matbaacı, mürekkebini kendi yapıyordu. Ancak 1818 yılında Fransız matbaacısı Pierre Lorilleux, ilk mürekkep fabrikasını kurdu ve yaptığı mürekkepleri, diğer matbaalara satmaya başladı.

Görünmez Mürekkep

Savaş dönemlerinde, ajanların haber iletimi pek güvenli değildi. Açık yazılmış mektuplar okunabilir, şifreler çözülebilir, telefonlar dinlenebilirdi. Bu yüzden, gizli bilgi aktarmak isteyenler, her zaman görünmez mürekkeplere başvurmuşlardır.

Yazı mürekkebi, günümüzden 6,000 yıl kadar önce Mısır'da bulunduğuna göre gelişi güzel kimselerin okuyamadığı mürekkep de bu tarihlerde bulunmuş olabilir. Bizanslı Philomenes, meşe yazısından elde edilen bir gizli mürekkepten söz etmiştir. George Washington ile Kont Rumford, yazışmalarda bu mürekkebi kullanmışlardır. Bu mürekkebin okunur hale gelmesi için bir dizi kimyasal işlem yapılması gereklidir.

Trafik Işıkları

Trafik Işıklarının İcadı

Kırmızı ve yeşil ışıklı trafik lambası ilk kez 1868 yılında, Londra'da kullanıldı. Henüz motorlu araçların icat edilmediği o tarihte, at arabalarının yoğun olduğu bazı caddelerde, gaz lambası ile trafiğin düzenlenmesine çalışılmıştı. Daha sonraları, 1920'de ABD'nin Detroit Kenti'nde demiryolu sinyalizasyon sisteminden esinlenen bir trafik lambası kullanıldı.

Günümüzde kullanılan trafik lambasının patenti ise ABD'li Garrett Augustus Morgan'a aittir. Morgan, buluşunun patentini 23 Kasım 1923 tarihinde Cleveland'de aldı ve buluşunu bir süre sonra General Electric'e sattı.

Bumerang

Bumerangın İcadı

Bumerang, günümüzde en çok Avustralya yerlileri tarafından kullanılan ağaçtan yapılmış eski bir silahtır. Hayvan avcılığı, spor ve eğlence amaçlı kullanılır.

Bumerang, sert ağaçtan yontularak yapılan kıvrık bir atış çubuğudur. Boyu 15 cm'den 120 cm'ye kadar değişir. En bilinen V biçimli ve iki kollu bumerangtır. Havaya atılan V biçimli bir bumerang havada bir halka çizdikten sonra tekrar onu atan kişiye döner. Geriye dönmeyen bumeranglar da vardır. Geri dönmeyen bumerangları eski Mısırlılar da kullanmışlardır.

Geriye dönen bumeranglar, hafif, ince ve genellikle 75 cm'den daha kısa boydadır. İki kolu eşit ya da ayrı uzunlukta ve düze yakın ya da kıvrık biçimli olabilir. Kollar arasındaki açı genellikle 120 derecedir. Bumerangın bir kenarı yuvarlak, diğer kenarının yassı olması için ağaç büyük özenle yontulur.

Bumerangın geriye dönmesi için özel bir biçimde atılması gerekir. Bumerang, yuvarlark kenarı içe, V ucu da dışa bakacak şekilde sağ elde ve omuz arkasında tutulur. Birkaç adım koşularak fırlatılır. Bumerang düzgün atılabilirse bir kanguruyu öldürebilir. Tavşan ya da kuş gibi küçük bir hayvanı ise ikiye biçebilir.

Sabun

Sabunun İcadı

Yağlı maddeleri suda, ayırma yoluyla yok etme özelliğine sahip olduğundan, lekeler ve kirler sabunla giderilir. Bu işlem, sodyum hidroksit denilen alkali bir maddenin, hayvansal (eskiden keçi içyağı) veya bitkisel bir yağlı madde üzerindeki etkisinden elde edilir.

İlkçağ'dan beri kullanılan sabun

Atalarımız hiç sabun kullanmazlardı: onun yerine kül, kil veya bitki özleri kullanırlardı. İlkçağ'da artık iyice bilinen sabun, ancak 1850'den itibaren sanayide büyük ölçüde üretilmeğe başladı ve gerçek anlamıyla kullanılabilir oldu.

Piyasada kalıp dediğimiz küçük parçalar halinde sunulan tuvalet sabunlarından başka, ev işlerinde kullanılmak üzere beyaz veya yeşil sabun; geniş yüzeyleri temizlemek üzere Arap sabunu; nazik çamaşırların yıkanmasında kullanılan toz deterjanlar ve onlara oranla daha yumuşak toz sabun da vardır. Son yenilik: yoğunluğu suyun yoğunluğundan az olan yüzer sabundur. Dolayısıyla, bu sabunu, banyoya düştüğü zaman yitirmek tehlikesi yoktur.

Far Cry 2 baharda çıkıyor

Far Cry 2 baharda çıkıyor

Ubisoft Far Cry 2'nin 2008 baharında PC'lere çıkacağını resmi olarak duyurdu. 2004 yılındaki başlangıçta, tropik adada geçen first-person shooter tarzındaki oyunun devamı gelecek. Far Cry'ın orijinal yapımıcısı Crytek, bu aralar Crysis üzerinde yoğunlaştığından oyunun PC uyarlaması Ubisoft'un Montreal stüdyosu tarafından yapılacak.


2004 yılında çıkan Far Cry, PC Gamer'dan yılın Aksiyon Oyunu Ödülü'nü almıştı. Bunun yanında başka ödüllerde kazanan oyun 3 milyondan fazla satmıştı. Far Cry hem grafiksel hemde yapay zeka bakımından FPS oyunlarına yeni bir soluk getirmişti. Far Cry 2'nin de bu gelişmeleri barındıracağı ve aslında sadık kalacağı belirtilmiş.


Far Cry 2'nin Tanıtım Videosu


Firefox 3 haziranda geliyor


Firefox 3 haziranda geliyor

Browser Software, geliştirdiği internet tarayıcısı Firefox'un yeni versiyonu olacak "Firefox 3'ü" Haziran ayının sonunda yayımlamayı planlıyor. Firefox 3'ün betası da gelebilir. Bildiğiniz gibi geçtiğimiz aylarda rakibi IE 8'in bir betası yayımlanmıştı.

Çin'de 25 Video Paylaşım Sitesi Daha Kapatıldı

Çin'de 25 Video Paylaşım Sitesi Daha Kapatıldı

Çin hükümeti, Youtube'dan sonra şimdi de diğer 25 video paylaşım sitesini daha kapattığını duyurdu.

12 Mart'ta mahkemece alınan kararla YouTube'a erişim mümkün değil.Bu sitelerin kapanmasının nedeni ise içerdikleri pornografik ve ulusal güvenliğe aykırı görüntüler. Çin'in Tibet'te çıkan olaylardan sonra dünya genelinde Youtube'da provokasyon görüntülerinin yayınlanması neticesinde YouTube sitesi kapatılmıştı. Ancak karar bununla da sınırlı kalmadı. Daha farklı gerekçelerle 25 video sitesi daha kapatıldı ve yakın zamanda Çin'in popüler video siteleri Tudou.com, Youku.com ve 56.com'un da kapatılacağı konuşuluyor.

Geçtiğimiz aylarda Çin hükümetinin aldığı bir kararla pornografik ve sosyal düzeni bozan, kısacası hükümetçe devletin çıkarlarına aykırı olan tüm web sitelerinin kapatılması öngörüldü. Bunun ilk somut adımı da YouTube'un kapatılması oldu.

Çin'de başlayacak olimpiyatlardan ötürü son aylarda Çin'de medya üzerinde ciddi baskıların olduğunu biliniyor.

Küba'nın gözde bloglarından biri kapatıldı

Küba'nın gözde bloglarından biri kapatıldı

Küba yönetimi, son aylarda yüksek hit alan Küba'daki bir blog sayfasını erişime kapattı.
Küba otoriteleri, geçtiğimiz günlerde en çok okunan blog yazarı Yoani Sanchez'in blog sayfalarını bloke etti.

Sanchez'in blog sitesi, geçtiğimiz Şubat ayında 1.2 milyon hit almıştı. Ancak sayfaya şuanda erişilemiyor. Sayfa açılmaya çalışıldığında bir hata mesajıyla karşılaşılıyor. Sayfaya şimdilik Almanya serverleri üzerinden erişilebiliyor.

Sanchez bu konuda şunları dile getirdi: "Küba'dan blog sayfalarıma ulaşmam artık mümkün değil. Ancak bu yasakçı zihniyeti aşmanın yolunu neyse ki buldum."

32 yaşında ve filoloji bölümünden mezun olan Kübalı Sanchez, blog sayfalarında kendi günlük yaşamını anlatıyor, Küba'nın ekonomik ve politik sınırlamalarından bahsediyordu. Sanchez, Fidel Castro'dan geçen ay yönetimi devralan kardeşi Raul Castro'yu ise hiç beğenmiyor.

Küba'da medya kuruluşlarının hemen hiçbiri özgür değil. Bu nedenle Sanchez gibi yüzlerce Kübalı, kendi seslerini duyurabilmek için interneti araç olarak kullanıyorlar.

Sanchez'e göre hükümetin böyle bir şeye kalkışmasının nedeni Kübalıların okumalarına ve bilgi sahibi olmalarına engel olmak. Bu sayede karşı görüşlerin sesleri fazla yükselmeden kolayca bastırılabilir.

Balkan Savaşları

Balkan Savaşları

Balkan Savaşları Osmanlı Devletinin Balkanlar’daki 4 devlete karşı 1912-1913'de yaptığı savaşlardır (8 Ekim 1912 - 29 Eylül 1913). Çatışmaların temel nedeni Bulgaristan ile Sırbistan'ın Balkanlarda hızlanan faaliyetleridir.

I. Balkan Savaşı

[1878)Berlin Antlaşması umduğunu bulamayan Bulgaristan bağımsızlığını kazandıktan sonra Balkanlar'da etkin bir politika izlemeye başlamıştı. Bosna-Hersek'in ilhakı ise Sırbistan'ı aynı yönde bir politika izlemeye itti.

1912 yılında bu iki devletin çıkarlarının çatışmaması için Rusya, Bulgaristan ve Sırbistan arasında arabuluculuk ve düzenleyicilik yapmaya başladı. Bunun sonucu olarak Osmanlı Devleti'ne karşı yapılan ittifaka Yunanistan ve Karadağ da katıldı.

Yine 1912 yılında İngiltere, Rusya ile Tallin'de gizli bir anlaşma yaparak, Rusya'yı İstanbul ve Boğazlar üzerinde serbest bıraktı. Osmanlı Devleti'nin Balkanlardaki varlığına son vermek isteyen Yunanistan, Bulgaristan, Sırbistan ve Karadağ, Rusya'nın aracılığıyla aralarında anlaşarak, Türkleri Balkanlardan atmak istediler. Trablusgarp Savaşı da onları cesaretlendirdi. Balkan Ulusları, Osmanlı Devleti'nden, Makedonya'da ıslahat yapmasını istediler. Bu istekleri reddedilince Karadağ Osmanlı'ya savaş ilan etti ve ittifak üyesi devletlerin savaş ilanları birbirini takip etti.

Deneyimli subay ve askerlerin terhis edilmesi, parti çekişmeleri nedeniyle komutanlar arasındaki anlaşmazlıklar, silah, yiyecek, araç-gereç gibi konularda eksikliklerin olması, Osmanlı Ordusu'nun cephelerde yenilmesine neden oldu.

Bulgarlar, Çatalca'ya kadar gelerek, İstanbul'u tehdit etmeye başladılar. Sırp, Karadağ ve Yunanlılar, Makedonya'yı tamamen işgal ettiler. Durumdan yararlanan Arnavutluk, bağımsızlığını ilan etti. Yunanlılar, İmroz (Gökçeada) ve Bozcaada dışındaki adaları işgal etti.

Taraflar arasında savaşı bitiren anlaşma 1913 yılı Mayıs ayında Londra'da imzalandı. Londra Antlaşması'na göre:

* Arnavutluk bağımsızlığını kazandı.
* Girit Adası Yunanistan'a verildi.
* Osmanlı Devleti'nin Trakya sınırı Edirne'yi dışarıda bırakacak şekilde Midye-Enez hattı oldu.

II. Balkan Savaşı

Bulgaristan'ın daha fazla toprak almasını kabul etmeyen Yunanistan, Karadağ, Sırbistan ve I. Balkan Savaşı'na katılmayan Romanya birleşerek, Bulgaristan'a karşı savaş açtılar. Bulgarların üst üste yenilerek Doğu Trakya'daki birliklerini batıya kaydırmasından faydalanan Osmanlı Ordusu, Midye-Enez çizgisini aşarak, Edirne ve Kırklareli'ni geri aldı.

II. Balkan Savaşı Ağustos 1913 tarihli Bükreş Antlaşması ile bitti. Bu antlaşma ile Bulgaristan Dobruca'yı Romanya'ya, Kavala'yı Yunanistan'a veriyor Makedonya'dan ufak bir toprak parçası alıyordu.

II. Balkan Savaşı ve Osmanlı Devleti'nin Yaptığı Anlaşmalar

Bu antlaşmayı takiben Osmanlı Devleti yine 1913 yılında İstanbul Antlaşması'nı yaptı. Kırklareli ve Dimetoka, Osmanlı Devleti'ne geri verildi. Batı Trakya ve Dedeağaç, Bulgaristan'da kaldı.

Osmanlı Devleti bu savaşın sonunda Yunanistan'la Atina Antlaşması'nı yaptı. Girit ve Ege Adaları, Yunanistan'a verildi. Yunanistan'da kalan Türklerin durumu da düzenlendi. Sırbistan ve Karadağ'ın, Osmanlı Devleti'yle sınırı kalmadığı için antlaşma imzalanmamıştır.

Osmanlı Devleti Sırbistan ile de Bulgaristan'la yaptığından farklı bir İstanbul Antlaşması imzalamıştır.

Her 3 anlaşmada da Balkan devletlerinin sınırları içinde kalan Türk topluluğunun durumuna ilişkin hükümler bulunmakta, Balkanlardaki Türk halkının din ve mezhep özgürlüğü, Türkçe öğretim yapan ilk ve orta okulların açılması gibi hususlara yer verilmektedir..

Elçiler Konferansı

İtalya ve Yunanistan'ın işgaline uğramış ve hukuken Osmanlı toprağı olan Ege Adaları konusunda bu anlaşmalarda herhangi bir hüküm yoktur. Bu konu ile Londra'da toplanmış bulunan "Elçiler Konferansı" uğraşıyordu. Konferans 1914 Şubat ayında Meis adası dışında İtalya'nın işgal ettiği adalar İtalya'ya, İmroz ve Bozcaada dışında Yunanistan'ın işgal ettiği adalar ise Yunanistan'a bırakılması kararını aldı. Ancak, yine Konferansa göre bu kararın hukuki değer kazanabilmesi için İtalya ve Yunanistan'ın Osmanlı ile ayrı ayrı birer antlaşma yapması gerekiyordu. Bu antlaşmalar imzalanamadan I. Dünya Savaşı Patlak vermiştir.

Balkan Antantı

Balkan Antantı

Balkan Antantı, 4 Şubat 1934 tarihinde Türkiye, Yunanistan, Yugoslavya ve Romanya arasında imzalanan anlaşma.

1933’te sonra Almanya’da Nazi partisinin iktidara gelmesi, İtalya’nın Akdeniz’de ve Balkanlar'da genişleme çabası ve Avrupa devletlerinin silahlanma yarışına girmesi dünya barışını tehdit etmeye başladı. Bu gelişmeler sonucunda Balkan devletleri arasında bir yakınlaşma meydana geldi. Balkanları ele geçirmek isteyen İtalya ve Almanya tehlikesi karşısında dört Balkan devleti Yunanistan, Yugoslavya, Romanya ve Türkiye 9 Şubat 1934’te Atina’da Balkan Antantını imzaladılar. Bu Antanta göre : Balkan ülkeleri birbirinin varlığına saygı gösterecekti. Böylece Balkan ülkeleri sınırlarını karşılıklı olarak güvenceye almış oldular.

Arnavutluk İtalya'nın etkisinde olduğu için Bulgaristan ise komşu ülkelerin topraklarında hak iddia ettiği için Balkan Antantına katılmadı. II. Dünya Savaşı'ndan sonra yeni dengelerin kurulması ile Balkan Antantı geçerliliğini kaybetti.

Balkanlarda Türkler

Balkanlarda Türkler

İlk Yerleşimler

Türkler'in Balkanlar'a yerleşmesi çok eski tarihlere dayanmaktadır. Türkler Balkanlar'a iki ayrı yoldan gelmişlerdir. Birincisi Hazar Denizi - Karadeniz kuzeyinden, ikincisi ise güneyden Anadolu üzerindendir.

Balkanlar'a gelen ilk Türk kavimleri MS 300 yıllardan itibaren Karadeniz'in kuzeyden geçerek bölgeye yerleşmişlerdir. Bunlar Oğur (Utrugur, Kutrugur), Bulgar, Peçenekler, Oğuzlar, Kumanlar (Kıpçaklar) gibi Türk boylarıdır. Ancak bu Türk kavimlerinin büyük bir çoğunluğu hıristiyanlığı kabul ederek Slavlaşmışlardır. Sayıları yediyi bulan bu Türk boyları tarihçiler tarafından "Kayıp Türk Kavimleri" veya "Asimile Kavimler" "olarak adlandırılmıştır. Tarihçilere göre Orta Asya'daki göçebe hayatını devam ettiren, bir türlü yerleşik ve organize olmayan bu boyları birbirleri ve/veya bölgedeki Bizans, Slav, Lâtin vb. gruplarla girdikleri amansız çatışmalar, özellikle Slav ve Bizanslıların ideolojik baskıları sebebi ile kimliklerini kaybetmişlerdir.

Osmanlı Zamanı Yerleşmeler

Balkanlar'a giren ikinci Türk kuşağı ise Anadolu üzerinden olmuştur. Orta Asya'dan gelip Anadolu'ya yerleşen Türkler, Osmanlı Beyliği zamanında Çanakkale Boğazı'nı geçerek Balkanlar'a ayak basmış, 1526 yılında kazanılan Mohaç zaferi ile Balkanlar'da kesin ve mutlak Türk egemenliği başlamıştır. Anadolu'dan seçme aileler Batı Trakya, Bulgaristan, Makedonya, Eski Yugoslavya ve Romanya'ya yerleştirilmiştir. 19.yüzyılda Osmanlı İmparatorluğunun zayıflamaya başlaması ile Balkanların yavaş yavaş yitirilmesi ve 1830 yılında Yunanistan'ın, 1878 Berlin Anlaşması ile Sırbistan, Romanya ve Karadağ'ın bağımsızlığının kabulü, 1909 yılında yapılan Petersburg Anlaşması ile Bulgaristan'ın, 1911-12 Balkan Savaşı esnasında Arnavutluk'un bağımsızlığını kazanması sonucu Balkanlar Türk hakimiyetinden çıkmıştır.

Günümüz

Özellikle 1830 yıllarından sonra Balkanlar Türk insanı mezbahası haline gelmiş, Türk şehirleri yakılıp yıkılmış, Türk mal varlığı yağmalanmış, Anadolu'ya akın akın göç başlamıştır. Bütün bunlar sonucu Türkler Balkanlarda kimliklerini muhafaza etmeye çalışan azınlık haline düşmüştür.

Lozan Antlaşması ile balkanlardaki Türkler, ve İstanbul Rumları yer değiştirmemiş ancak Türklere karşı kıyım olayları sonucu göçler başlamıştır (1989 yılı Bulgar olayları).

3D Bilgisayar Virüsü

Bilgisayar Virüslerinin Resimleri

Romen sanatçı Alex Dragulesco, Malwarez ile bilgisayar virüslerini ve solucanlarını üç boyutlu olarak canlandıran bir yapı geliştirdi.

Dragulesco bu iş için dijital zararlıların program kodlarını ve sisteme girdiklerinde gösterdikleri davranışları inceledi. Sıklık, yoğunluk, bellek adreslemelerinin dizilişi ve alt rutinler bilgisayar virüsünün resmini ortaya çıkarıyor. Resim köşemizde tanınan beş zararlının 3D modellemelerini görebilirsiniz.

(Multipl Skleroz) MS Hastalığı

MS Hastalığı

Multipl skleroz, beyni ve omuriliği tutan otoimmün bir hastalıktır. Kısaca MS olarak anılır.

MS, beyni ve omuriliği tutan otoimmün bir hastalıktır. Bağışıklık sistemindeki (immün sistem) savunma amaçlı hücrelerin, nedeni henüz anlaşılamamış bir şekilde, sinir hücrelerinin (nöronlar) etrafında bulunan myelin kılıfını (buna bir nevi yağlı bir zar tabakası diyebiliriz) vücuda zararlı bir madde olarak algılamasıyla yok etmeye çalışmasıdır. Bu durum da, çeşitli sinir sistemi semptomları ortaya çıkarır. Bu semptomlar geçici olup, hastalığın düzeyine göre sekel bırakır, ya da bırakmadan ortadan kaybolurlar.

Hastalığın adı iki sözcükten oluşmaktadır:

1. Multipl: Bir veya daha çok bölgede etkin olup, bir veya daha çok belirti (semptom) vermesi.
2. Skleroz: Vücudun savunma hücrelerinin myelin kılıfına saldırması sonucu, bu kılıfı sertleştirerek işlevsiz hale getirmesi.

Bu skleroz sonucunda plak adı verilen lezyon(ların) oluşması MS'i oluşturur.

Hastalığın seyri ataklar ve iyileşmeler şeklindedir. Yine hastalığın düzeyine göre bu döngü süreleri değişiklik gösterir.

Hastalığın muhatapları çoğunlukla 20-40 yaş arası erişkinlerdir. Kadınlarda görülme sıklığı erkeklere oranla iki katıdır. Hastalığın coğrafyası da, ekvatordan kutuplara doğru gidildikçe genişler. Daha çok Kuzey Avrupa'da yaygındır.

MS Hastalığıının Belirtileri :

1. Ataksi: Kasların birbirleriyle ilişkisiz çalışması sonucu istemli hareketlerin düzensiz seyretmesi hali; vücut hareketlerinde düzensizlik,
2. Babinski bulgusu: Ayak tabanı bir cisimle çizildiğinde baş parmakların yukarı doğru açılması,
3. Bulanık ya da çift görme, nistagmus (gözbebeklerinin istemsiz hareketi),
4. Klonus:Belirli bir kas veya kas grubunda birbiri arkasına meydana gelen istem dışı kasılma ve gevşeme hareketleri ile belirgin durum,
5. Beceriksizlik,
6. Dizartri: Konuşma bozukluğu,
7. Duygu durumlarda kolayca değişebilme niteliği,
8. Yorgunluk,
9. Elde sinirlerdeki harabiyet nedeniyle kasların işlev yapamama hali ile karakterize paralizi (felç) durumu,
10. Hemiparezi: Vücudun tek tarafını tutan felç durumu,
11. Hiperaktif derin tendon refleksleri (dizkapağı refleksi gibi..)
12. Parestezi: His kaybı, uyuşma ve karıncalanma hissi,
13. Sık idrara çıkma ve idrar kaçırma (inkontinans)
14. Erkeklerde iktidarsızlık,
15. İnkoordinasyon (koordinasyon bozukluğu)
16. Monoparezi: Sadece bir kol veya bir bacağı tutan felç,
17. Denge kusuru ve baş dönmesi.

İlhan Selçuk Biyografi

İlhan Selçuk (1925 - ...)

1925 yılında Aydın'da doğdu. Cumhuriyet gazetesi köşe yazarı. Pazartesi hariç, haftanın 6 günü yayımlanan Pencere köşesini yazan İlhan Selçuk, aynı zamanda gazetenin yayın kurulu başkanıdır.

1950'de İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni bitirdi. Avukatlık, matbaacılık, dergi ve gazetelerde yazı işleri müdürlüğü yaptı. İlk yazıları 1952 yılında 41 Buçuk isimli mizah dergisinde çıktı. 1963'den günümüze Cumhuriyet gazetesinde makale yazarlığını sürdürüyor.

Eserleri

Uzak Komşu Rusya'dan Gezi Notları (1967) - Gezi notları

Mustafa Kemal'in Saati (1969) - Belgesel yazılar

Yüzbaşı Selahattin'in Romanı (2 cilt, 1973/1975) - Roman

Güzel Amerikalı (1976) - Gezi notları

Sovyetler, İran, Amerika İzlenimleri (1976) - Gezi notları

Yeni Kırallar, Yeni Soytarılar (1976) - Belgesel yazılar

Ağlamak ve Gülmek (1982) - Belgesel yazılar

Düşünüyorum Öyleyse Vurun (1984) - Belgesel yazılar

Görülmüştür (1986) - Belgesel yazılar

Ziverbey Köşkü (1987) - 12 Mart dönemi tutukluluğu anıları

Japon Gülü (1988) - Gezi notları

Enel Hakk'ın Hakkı - Cumhuriyet gazetesinde çıkmış, Alevi-Sünni konularında yazılmış çarpıcı yazıları içermektedir. Bazı Bektaşi Fıkraları ile okuyucu eğlenerek bilgilendiriliyor.

İskele Sancak Sol - Sağ - Şeriat

Düşünüyorum Öyleyse Vurun

İlhan Selçuk Serbest Bırakıldı

İlhan Selçuk Serbest Bırakıldı

Selçuk'a yurtdışına çıkış yasağı getirildi
Ergenekon soruşturması kapsamında gözaltına alınarak, akşam saatlerinde adliyeye sevk edilen Cumhuriyet Gazetesi Başyazarı İlhan Selçuk, serbest bırakıldı. Selçuk ile birlikte Savcılık tarafından sorgulanan 2 kişi daha serbest kaldı.

Cumhuriyet Gazetesi İmtiyaz Sahibi İlhan Selçuk'un da aralarında bulunduğu 6 kişi, akşam saatlerinde Beşiktaş'taki İstanbul Adliyesi'ne getirildi. Burada soruşturmayı yürüten Cumhuriyet Savcıları Zekeriya Öz, Mehmet Ali Pekgüzel ve Nihat Taşkın tarafından sorgulanan İlhan Selçuk, Y.B. ve A.T. serbest bırakıldı. Cumhuriyet Savcıları, Selçuk hakkında yurtdışına çıkış yasağı getirilmesi talebinde bulundu. Bu talebi değerlendiren mahkeme heyeti, İlhan Selçuk hakkında yurtdışına çıkış yasağı getirdi.

Öte yandan adliye bahçesinde bekleyen Cumhuriyet Gazetesi çalışanları ve okurları, İlhan Seçuk'un serbest bırakılması kararının duyulmasının ardından sevinerek, birbirlerine sarıldı.

İSTANBUL (İHA)

Abdurrahman Yalçınkaya Biyografi

Abdurrahman Yalçınkaya (1950 - .... )

10 Mart 1950 tarihinde Şanlıurfa'da doğmuştur. Ankara Yıldırım Beyazıt Lisesini bitirmiş, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1973 yılında mezun olduktan sonra, askerliğini Tuzla'da kısa dönem olarak yapmıştır.

Ankara hakim adayı olarak mesleğe başlayan Yalçınkaya, sırasıyla Acıpayam, Bulanık Hakimliği, Gürün Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığı, Gürün Adli Yargı Adalet Komisyonu Başkanlığı, Silifke Hakimliği ve Yargıtay Tetkik Hakimliği görevlerinde bulunmuştur. 14.4.1998 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Abdurrahman YALÇINKAYA Yargıtay Yedinci Ceza Dairesi Üyesi iken Yargıtay Büyük Genel Kurulunca gösterilen adaylar arasından 21.06.2004 tarihinde Cumhurbaşkanı tarafından Yargıtay Cumhuriyet Başsavcıvekilliğine seçilerek bu görevini sürdürmekte olup, İngilizce bilmektedir.

Evli ve iki çocuk babasıdır.

Hasan Gerçeker Biyografi

Hasan Gerçeker (1946 - .... )

Hasan Gerçeker 01 Haziran 1946 tarihinde Ankara'da doğmuştur. Ankara Gazi Lisesini bitirmiş, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1970 yılında mezun olduktan sonra, askerliğini İstanbul'da yedek subay olarak yapmıştır.

Ankara hakim adayı olarak mesleğe başlayan Gerçeker; sırasıyla Doğubeyazıt, Pazaryeri, Aksaray Cumhuriyet Savcı Yardımcılığı, Askeri Yargıtay Cumhuriyet Başsavcı Yardımcılığı ve Yargıtay Tetkik Hakimliği görevlerinde bulunmuştur.

20.01.1995 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Hasan Gerçeker, Yargıtay Büyük Genel Kurulu'nca 21.01.2002 tarihinde ilk kez, 23.01.2006 tarihinde ikinci kez Yargıtay Dokuzuncu Ceza Dairesi Başkanlığına, bu görevini sürdürürken 06.02.2008 tarihinde de Yargıtay Büyük Genel Kurulu'nca, Yargıtay Birinci Başkanlığı'na seçilmiş olup, halen bu görevini sürdürmektedir.

Hasan Gerçeker, evli ve bir çocuk babası.

Alkinler

Alkinler

Alkinler, komşu iki karbon arasında üçlü bağ taşıyan doymamış hidrokarbonlar.

Genel formülü CnH2n-2


Alkinlerin ilk üyesi düz mantıkla düşünüleceği üzere metin olması gerekir ancak metinde 1 karbon atomu olması durumunda 2n-2 = 2.1-2 = 0 tane hidrojen olamayacağı için metin diye bir hidrokarbon olmadığı gibi ilk üyesi 2 karbonlu olan etin (asetilen)'dir.

Alkenler

Alkenler

Alken ya da olefin, organik kimyada bir en az bir adet karbondan karbona çift bağ içeren doyurulmamış hidrokarbondur. Sadece bir çift bağ içeren ve başka bir fonksiyonel grubun bağlanmadığı en basit alkenler CnH2n formülüne sadık kalarak homolog bir sıra oluştururlar.

En basit alken olan etilen(C2H4) IUPAC adlandırma kurallarına uygun olarak ‘’eten’’ olarak da isimlendirilir. Alkenler, petrokimyada yaygın olarak ‘’olefinler’’ ya da ‘’vinil bileşikleri’’ olarak ta bilinir.

Alkanlar

Alkanlar

Alkanlar, karbonun bağlayabileceği en fazla sayıda hidrojene sahip anlamına gelen doymuş hidrokarbonlardır ve CnH2n+2 genel formülüne sahiptirler.

Karbon sayısı beşten düşük olan alkanlar oda sıcaklığında gaz halindedir. Hekzandan daha büyük alkanların karbon sayısı çoğaldıkça erime ve kaynama noktaları da yükselir. Bunlar oda sıcaklığında sıvı, katı olabilirler. Alkanlar aktif değildirler yani reaksiyona girmek istemezler.

Alkanların en önemli ve ticari üretim kaynağı tabii gaz ve petrol kuyularıdır. Tabii gaz içinde en çok metan bulunur. Fakat etan, propan, bütan ve daha büyük moleküllü alkanlar da bulunabilir. ...

Alkan serisindeki bileşiklerin adlandırılması en uzun zincir içindeki karbon sayısına dayandırılır. En uzun zincir esas zincir olup, buna bağlı kısa zincirler vardır. Bu kısa zincirlere radikal veya alkil denir. Alkilin genel formülü CnH2n+1 şeklinde olup, türediği alkanın isminin sonundaki AN eki kaldırılıp İL eki getirilerek adlandırılır.

CH3 - Metil,
C2H5 - Etil,
C3H7 - Propil, ...

Bu alkiller esas zincire bağlı yan dallardır. Önce alkilin bağlı olduğu karbonun numarası, sonra alkilin sayısı latince söylenir ve esas zincirin adı ilave edilir.

Hidrokarbon

Hidrokarbon

Hidrokarbon, sadece karbon ve hidrojen CxHy atomlarından oluşan kimyasal bileşiklerin genel adı. Örneğin metan, bir karbon ve dört hidrojen atomundan oluşan bir hidrokarbondur.

Sadece karbon ve hidrojen atomları ihtiva eden organik bileşikler. Hidrokarbonlar çok çeşitlidir. Birçok üyesi endüstriyel bakımdan önemlidir. Örneğin metan tabii gazların temel maddesidir. Benzin hidrokarbonlar karışımı olduğu gibi benzen, naftalin ve asetilen de birer hidrokarbondur. Hidrokarbonlar teorik bakımdan da önemlidir. Çünkü organik bileşiklerin birçok sınıfının sistematik olarak adlandırılmasında hidrokarbonların adlandırılması esastır.

Hidrokarbonlar yapılarına bağlı olarak alifatik, aromatik ve alisiklik bileşikler olarak tasnif edilebilir. Alifatik ve alisiklik bileşikler de doymuş ve doymamış olarak sınıfandırılır. Doymuş hidrokarbon, mümkün olan en çok hidrojen ihtiva eder ve karbonlar birbirlerine bir elektron çiftinin meydana getirdiği tek elektron bağı ile bağlıdırlar. Doymamış hidrokarbonlarda ise karbonlar birbirlerine çift veya üç bağ ile bağlanmışlardır. Alifatik hidrokarbonlar, hidrojen atomlarının bağlı olduğu düz veya dallanmış karbon zincirlerinden meydana gelmiştir.

Pürin

Pürin

DNA molekülünün birimleri nükleotidlerdir. Bir nükleotidde fosforik asid, deoksiriboz ve organik baz bulunur. Deoksiriboz 5 karbon ile fosforik aside, 1 karbon ile organik baza bağlıdır. Nükleotidlerin arasında 3' 5' fosfodiester bağı vardır. Organik bazlar, purin ve primidinler olmak üzere ikiye ayrılır. Pürinler adenin ve guaninden oluşur.

Pirimidin

Pirimidin

Pirimidin, genellikle nükleik asitlerde, ayrıca bazı koenzimler ile vitaminlerde bulunan azotlu aromatik bazların genel adı.

En basit pirimidin yapısı C4H4N2'dir ve biyoloji açısından son derece ilgi çekici olan pirimidinler, bu ana yapının türevleridir.

Üç pirimidin (sitozin, timin ve urasil), biyolojik sistemde bulunur. Urasil, yalnızca ribonükleik asitte (RNA), timin deoksiribonükleik asitte (DNA), sitozinse hem DNA'da, hem de RNA'da görülür. Pirimidinlerin biçimleri ve boyutları, aynı zamanda da pürinlerle hidrojen bağları oluşturma yetenekleri, nükleik asitlerin üç boyutlu yapılarını ve biyolojik işlevlerini belirler.

Demet Akalın - Mucize Şarkı Sözü

Demet Akalın - Mucize Şarkı Sözü

Ne oldu da biz bu duruma geldik
Az mı sevdik,çok mu sevdik
Biz nerde hata yaptık?

Düşünüyorum,bulamıyorum
İşin içinden çıkamıyorum...

Şimdi gördüm,çok şaşırdım
Yeni mi geldin?Burda mıydın?
Oysa bir ara hep aklımdaydın..

İsim neydi?,çıkaramadım
Adın neydi?,hatırlamadım...

Herşey çok güzel gidiyordu
Konuşuyorduk,anlaşıyorduk
Günler çok çabuk geçiyordu
Deniyorduk,başarıyorduk inan...

Hatırlatayım müsadenle,
Fazla değil,geçen sene
Biz ayrıldık,seve seve
Barışmamız bir mucize...

Hatırlatayım müsadenle,
Fazla değil,geçen sene
Biz ayrıldık,seve seve
Barışmamız bir mucize...

(barışmamız bir mucize)
(bir mucize)
(barışmamız bir mucize)

Şimdi gördüm,çok şaşırdım
Yeni mi geldin?Burda mıydın?
Oysa bir ara hep aklımdaydın..

İsim neydi?,çıkaramadım
Adın neydi?,hatırlamadım...

Herşey çok güzel gidiyordu
Konuşuyorduk,anlaşıyorduk
Günler çok çabuk geçiyordu
Deniyorduk,başarıyorduk inan...

Hatırlatayım müsadenle,
Fazla değil,geçen sene
Biz ayrıldık,seve seve
Barışmamız bir mucize...

Hatırlatayım müsadenle,
Fazla değil,geçen sene
Biz ayrıldık,seve seve
Barışmamız bir mucize...

Demet Akalın - Bebek Şarkı Sözü

Demet Akalın - Bebek Şarkı Sözü

Eğer bana ayıracak vaktin varsa
Kendini savunacak gücün varsa
Sende az da olsa gurur varsa
Evde bekliyorum

Olmuyor böyle boş konuşmakla
Bir kaç gün görüşüp sonra kaçmakla
Doğruyu söyleyecek yüzün yoksa
Gelme istemiyorum

Ne üzülür ne sıkılır
Sadece birazcık düşünür
Hemen yeni bir aşık bulunur
Yerin çok çabuk doldurulur

Sevgilimi koluma takarım
Bebekte üç beş tur atarım
Olmadı bi de sinema yaparım
Gördüğün gibi çok unutkanım

Demet Akalın - Selam Söyle Şarkı Sözü

Demet Akalın - Selam Söyle Şarkı Sözü

Git ona git benden selam söyle
Selam söyle
Aramasın artık hiç beni öyle
Beni öyle
Git ona git benden selam söyle
Selam söyle
Son pişmanlık fayda etmez git ona söyle
Git ona git benden selam söyle
Selam söyle
Aramasın artık hiç beni öyle
Beni öyle
şimdi çok mutluyum yanımdaki sevgilimle
Son pişmanlık fayda etmez git ona söyle
Onun burnu kaf dağında
Söz söylenmez yanında
Kendini beğenmişin biri o

Grup Hepsi Sen Bir Tanesin Şarkı Sözü

Grup Hepsi Sen Bir Tanesin Şarkı Sözü

sabah kalktım bugün yine çok geç kaldım
saçımı yaptım güneş parlak harika
dışarı çıktım
yeni macera zor bir gün okulda bugün
çalışmakla öğrenecek çok sey var
boşa vakit yok işte hergün böyleyim
Dalıp gitmişim öğretmen kızdı
sendin aklımda
halledersin diyorlar arkadaşlar
bu sensin istersen herseyi alırsın
bu sensin hayat bir eğlence gülsene
güçlüsün istersen dünya elindee
bu sensin unutma herşeyialırsın Gel bizlee
Gugün okul yok bişeyler bulmam lazım
Derdim tasam yok sokaklarda dolaş sen
Annem gel der
Evimden uzak kaldım
Ama bn bugün arkadaşlarla eğlenmek havaya uçmak isterim beni dinle
Bu sensin istersen herşeyi alırsın
Bu sensin hayat bir eğlence gülsene
Güçlüsün istersen dünya elinde bu sensin unutma herşeyi alırsın
Kendin olmak varken
Asla başkasına bakma
İlan et sen bi perisin beni dinlee
Bu sensin bu sensin istersen herşeyi alırsın
Bu sensin hayat bir eğlence gülsene
Güçlüsün istersen dünya elinde bu sensin unutma herşeyi alırsın
Gel bizle(2 defa)
İlan et sen bi perisin inanmalısın güven banaa…

Ben Bir Türk Zabitiyim: Batıktan Çıkan Kahraman Mustafa Ertuğrul

Ben Bir Türk Zabitiyim: Batıktan Çıkan Kahraman Mustafa Ertuğrul

Mustafa Ertuğrul
DENİZLER KİTABEVİ

O, dört küçük topu ve kocaman yüreği ile, İngilizler'in dev uçak gemisi Ben My Chree'yi Meis'te sulara gömdü.
Bir diğerini savaş dışı bıraktı. İki yüze yakın irili ufaklı tekneyi ve Fransız topçu tabyalarını top ateşi ile yaktı.
Akdeniz'de sahillerimize ölüm kusan Fransız savaş gemileri, Paris II ve Alexandra'yı Kemer'de batırdı.
Çanakkale'den Kurtuluş Savaşı'na kadar her cephede savaştı.
I. Dünya Savaşı'nda yenilip silahlarımız elimizden alınırken İngiliz komutanlar bir tek bu şanlı bataryanın toplarını almayı askeri şerefe aykırı saydı. Bu dört top daha sonra onun ellerinde Kurtuluş Savaşımız'da Ege'de düşmanı hallaç pamuğu gibi attı.

Diriliş Çanakkale 1915

Diriliş Çanakkale 1915

Turgut Özakman
BİLGİ YAYINEVİ

Tarihin en eski milletlerinden birinin dirilişi...
Ateşten geçerek, kan içinde, bir daha uyumamak, benliğini unutmamak, kandırılmamak, sömürülmemek, ezilmemek, ölmemek üzere çığlık çığlığa dirilişi...

Operasyon Ergenekon Gizli Belgelerde Karanlık İlişkiler

Operasyon Ergenekon Gizli Belgelerde Karanlık İlişkiler

Şamil Tayyar
TİMAŞ YAYINLARI

Bazı komutanların ve devlet içinde görevli kişilerin birbirleriyle yaptıkları görüşmelerde ve yazışmalarda Türkiye’yi sarsacak hangi bilgilere ulaşıldı?

Cumhuriyet Gazetesi’ne atılan bombalar hakkında Makine Kimya Enstitüsü’nün hazırladığı raporda neler yazılı?

Dağlıca Baskını’nda Türk Milleti’nin kafasını karıştıran soru işaretlerini gün gün takip eden ve askerlerden komutanlara kadar çatışmaya katılan kişilerle görüşen Gazeteci Şamil Tayyar, bu yazışmaları ve çatışmanın olduğu bölgeye ait özel belgeleri ilk kez açıklıyor.

İlk kez yayınlanan belgelerle, OPERASYON-ERGENEKON çok konuşulacak!
İstihbarat birimleri arasındaki bu çatışma ve güç mücadelesi Çevik Bir zamanında en yüksek seviyeye çıkmıştı. Bir’in, Emniyet’in elindeki ağır silahları istemesi, Emniyet İstihbaratı’nın ve Emniyet’in güçlenmesinden duyduğu endişeyi ortaya koyuyordu. Mehmet Ağar bu isteğe çok sert bir cevap verdi. Bugün bu güç dengesi tamamen değişiyor.”

“Kuvvet komutanları Ak Parti’ye darbe yapmayı kararlaştırmışlardı. O gece İlker Başbuğ’u arayan Aytaç Yalman’ın kafasına takılan tek bir soru kalmıştı: Hilmi Özkök’ün hazırlattığı gizli ve özel rapor!”

“O gün, Kara Kuvvetleri Komutanı Aytaç Yalman’ın kapısını çalan kişi MİT Müsteşarı Şenkal Atasagun’du. Atasagun, Yalman’ı iki konuda uyardı ve son sözünü söyledi. Aytaç Yalman, bu görüşmeden sonra oyunun dışına çıktı ve kuvvet komutanlarının planı alt üst oldu!”

“Ergenekon’un 1 Numara’sı, İstanbul Orduevi’nde otururken önündeki gazeteden Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt’ın isminin üstünü çizdi ve yanına bir not yazdı: ‘Olmadı Yaşar, olmadı’. Sonrası malum, istihbarat servisleri Ergenekon Operasyonu için düğmeye bastılar.”

“Selçuk Üniversitesi’nden bir grup öğretim görevlisi ve öğrenci, Yıldız Teknik Üniversitesi’nin Davutpaşa Kampüsü’nde silah kullanma, bomba yapımı, sabotaj gibi eğitimlere tâbi tutuluyor. Bu kampüs eski Davutpaşa Kışlası’dır. Ergenekon, burayı eğitim alanı olarak kullanıyor.”

Dağlıca Baskını’nın perde arkasını araştıran ve kamuoyuna en doğru bilgileri veren Gazeteci Şamil Tayyar, Türkiye’yi sarsacak gizli belgeleri ilk kez bu kitapta yayınlıyor. Dağlıca Baskını’nda görevli ast subayın cebinden çıkan el çizimi mevzi planları, Cumhuriyet Gazetesi’ne atılan bombalar hakkında Makine Kimya Enstitüsü tarafından hazırlanan tetkik raporları, Ergenekon üyelerinin kendi aralarında yaptıkları telefon görüşmeleri, Başbakan R. T. Erdoğan’a emekli bir albay tarafından gönderilen gizli mektup ve kuvvet komutanlarının hazırladığı darbe planları…

OPERASYON: ERGENEKON, gizli kalmış birçok soruya cevap veriyor…

İhanet Çemberi PKK' yı Yöneten Türkler

İhanet Çemberi PKK' yı Yöneten Türkler

Bülent Orakoğlu
TİMAŞ YAYINLARI

"Abdullah Öcalan, ABD güdümlü Ergenekon örgütünün bir üyesiydi. İlk eğitimini bu örgütün içinde almıştır. ABD, İngiltere ve İsrail derin devletleri ile bizim Ergenekon’un ortak kararıyla, Türkiye’deki ayrılıkçı iç dinamikleri kontrol etmek amacıyla, Öcalan’a bir terör örgütü kurma görevi verilmiştir."

"Uğur Mumcu ile Eşref Bitlis’in ölüm tarihlerine dikkat ediniz: Mumcu, ölmeden birkaç gün önce, Cumhurbaşkanı Özal’dan gizli bir konuyu görüşmek için randevu talep etmiş, konu hakkında Bitlis’e de telefonla bilgi vermiştir. Mumcu, bu görüşmeden birkaç gün sonra suikasta uğramış, konu hakkında açıklama yapacağını söyleyen Bitlis Paşa da hemen arkasından hayatını kaybetmiştir. Bakınız, Türkiye olarak şimdi söyleyeceklerimle yüzleşmek zorundayız!"

"Ergenekon Operasyonu’nda, bu yapılanma içinde bulunan bazı kişilerin Hizbullah terör örgütü içinde aktif rol oynadığı belirlendi. Bu ilişki, Diyarbakır Emniyet Müdürü Gaffar Okkan’a düzenlenen suikastı bir kez daha gündeme getiriyor. Çünkü Okkan suikastını işlediği söylenen sanıkların dosyasında, suikastın sanıklar tarafından işlenmediği yazılı."

"Geçmişte, dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Hüseyin Kıvrıkoğlu’na suikast düzenlediler, Genelkurmay Başkanı olmasını engellemek istediler, fakat kurşun bir albaya isabet etti. Aynı kişilerin Başbakan Erdoğan’la birlikte TSK’nın üst düzey komutanlarından birkaçını hedef aldıkları istihbaratı güvenlik birimlerini harekete geçirmiş durumda..."

Emniyet İstihbarat Dairesi Eski Başkanı Bülent Orakoğlu, Türkiye’nin yüzleşmesi gereken korkunç gerçekleri ilk kez bu kitapta açıklıyor.

28 Şubat'tan Şemdinliye Derin Çeteler

28 Şubat'tan Şemdinliye Derin Çeteler

Ömer Lütfi Mete
PROFİL YAYINCILIK

Bir önyargıyı ortadan kaldırmak bir atomu yok etmekten daha zordur.
Albert Einstein

Türk siyasi tarihi pek çok olumlu sayfanın yanı sıra karanlık sayfaları da barındırıyor. Bunlardan biri de hiç şüphesiz darbelerdir. Ülkemizde darbe konusunda her konuda olduğu gibi bir ikilem (dualizm) yaşanıyor. Bazıları kendi ideolojilerine göre 1960 ve 28 Şubat’ı iyi darbeler olarak görürken bazıları da 12 Mart ve 12 Eylül’ü kutsuyor. Tüm bu süreç akla kendisi de bir melek olan Şeytan’ı getiriyor. Yani acaba kötü olan bir şey iyi olabilir mi?

28 Şubat.. Türkiye’nin maruz kaldığı son ve aslında post-modern darbe. Görünürde silah, top, asker yoktu, ama görünmeyen bazı unsurlarla medya, sivil toplum kuruluşları, halk gibi - Refah-Yol devrilmişti. Aradan 10 yıldan fazla bir zaman geçen bu darbeden geriye kalan nedir? Elde ne var? Türkiye gerçekten bir irtica tehlikesi yaşadı mı? Demokrasiye balans ayarı yapmak kime ne kazandırdı? Yoksa bu darbenin arkasında da küresel sermaye ve ülkemizde cirit atan yabancı servisler mi var?

Şemdinli.. Karanlık ellerin ülkeyi huzursuzluğa itme operasyonunun son örneği. Kimilerine göre devlet içine nüfuz etmiş derin çetelerin kifayetsizliği, kimilerine göre de İngiliz menşeli bir gizli servis operasyonu. Ne olursa olsun kaybeden Türkiye.

Elinizdeki kitap yakın dönem Türk siyasi hayatını yeni bir gözle bakmanızı sağlayacak önemli bir çalışma. Ömer Lütfi Mete zihninizin koridorlarında geziniyor ve size yeni kapılar açacak farklı ipuçları sunuyor. 28 Şubat post-modern darbesi ve Şemdinli olaylarının parantezde kalmış yanlarını sizin için açıyor.

28 Şubat’tan Şemdinli’ye Derin Çeteler” mutlaka okumalı ve üzerinde düşünmeleri gereken farlı bir çalışma.